Başaracağınıza inanıyor musunuz?
Her şey “İnanma” ile ilgili. Başaracağına inanmayanlar veya başarısızlıktan korkanlar, sürekli bir şeylerin ters gideceğine inanır. Bu da hedefleri önündeki en büyük engeldir. “Başarısızlık” büyük işler yapan insanların düşünmediği bir kavramdır. Hem büyük işler yapan insanlar başarısızlık karşısında yılmazlar; başarısızlığı lehlerinde kullanırlar.
Şu hayat hikâyesini okuyalım:
“21 yaşında işinde başarısız olmuş,
22 yaşında bir yasama seçimini kaybetmiş,
24 yaşında tekrar işinde başarısız olmuş,
26 yaşında eşi vefat etmiş,
27 yaşında ruhsal bunalıma girmiş,
34 yaşında kongre seçimlerini kaybetmiş,
36 yaşında tekrar kongre seçimlerini kaybetmiş,
45 yaşında senato seçimlerini kaybetmiş,
47 yaşında başkan yardımcılığını kaybetmiş,
49 yaşında tekrar senato seçimlerini kaybetmiş,
52 yaşında ADB başkanı olmuş
Bu kişi Abraham Lincon.
Ne dersiniz başarısızlık karşısında yılmış mı? Yılmamış elbette. Çünki, bir hedefi vardı ve o hedefe ulaşacağına inanıyordu.
Her başarısızlık bir deneyim olmalı insan için. Başarısızlıktan ders alınmalı. Edison’ın 9999 kere denedikten sonra asıl ampulü bulduğu söylenir. Biri sorar: “10.000’inci başarısızlığı göze alır mıydın?” o da “Asla başarısız olmadım: yalnızca, ampulü keşfetmeyen bir yol daha buldum” der.
“Ben başaramam”, “Ben şansızım”, “Yapamam”… Alsana yenilgiyi başta kabul etmiş, başarısızlığa teslim olmuş kişinin haleti ruhiyesi. Gel de başarı bekle… Bu bakış, kişinin kendisine engeller koymasıdır aslında. Bu engellerden kurtaramazsa kendini, kaybetmiş olacaktır hedefe varma düşüncesini zihninde.
Başarmak istiyorsa bir öğrenci, önce engellerini kaldıracak kafasından. Olumlu bakacak olaylara. OKS veya ÖSS onun için düşünce, “ulaşılamayan” olmayacak.
Kafasının içindeki zinciri kırmalı. Önce, “Kendine güveni” serbest bırakmalı.
“Ben yapamıyorum” demeyecek. “Yapabilirim.”, “Kendime güveniyorum” diyecek.
“Bazen insanın dili ile kendime güveniyorum, dediğine kalbiyle inanmazsa bu sözün anlamı yoktur” diyor öğrencim bana yazdığı mektupta.
“İnsanın dili ile telaffuz ettiklerine kalbi de inanan insanların vücut kimyası da destekliyor” diyor konun uzmanı.
Birikimlerimizin Başarıdaki Önemi
Kısa süreli çalışmaların etkisi kısa olur.” Bunun anlamı, sınavlara çalışan öğrencilerin sürekli ve programlı çalışmaları gerektiğidir.
Hiçbir başarı, çabasız olmaz; başarılarımız, birikimlerimiz sonucu oluşur.
Bambu ağacının yetiştirilmesi, çalışmada birikimlerin önemine güzel bir örnektir:
“Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Çinliler büyük bir sabırla besinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet besinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye baslar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.“
Akla gelen ilk soru şudur : Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mi yoksa beş yılda mi ulaşmıştır? Bu sorunun cevabi; tabii ki beş yıldır.
İşte başarıda da böyledir: Yıllarlın birikimi ile sonuç alınır. OKS-ÖSS’ye hazırlanan öğrenci sınava gireceği yıl değil, eğitim öğretim hayatı boyunca düzenli çalışmalıdır. Aksi taktirde “Keşke…” ile başlayan cümleler kullanmakta kendisini alamaz.
Öğrencilerle pişmanlık ile ilgili konuşurken şu hikâyeyi hep anlatırız:
"Günlerden bir gün, Kırlangıcın bir adama aşık olmuş. Adamın penceresine konup şöyle demiş: "Ben seni çok seviyorum. Lütfen pencereyi açıp beni içeri al da birlikte yaşayalım". Adam cevap vermiş: "Olmaz öyle şey. Sen bir kuşsun. Bir kuş, bir adama aşık olur mu?". Kırlangıç bir süre sonra tekrar gelmiş: "Lütfen pencereyi açıp beni içeri al. Birlikte yaşarız. Hem ben sana dost olurum. Hiç canın sıkılmaz. Birlikte yaşar gideriz" Adam yine "Olmaz alamam... Git başımdan" diye cevap vermiş. Zaman geçmiş... Sonbahar yaklaşmış... Kırlangıç üçüncü ve son defa penceresinin önüne konup adama tekrar şöyle demiş: "Lütfen beni içeri al. Artık soğuklar da başladı. Dışarıda kalamam. Biliyorsun ben sadece sıcak havalarda yaşayabilirim. Beni içeri almazsan başka sıcak ülkelere gitmek zorunda kalırım. Lütfen beni içeri al da burada kalayım. Birlikte yemek yer, omzuna konar, seni neşelendirir, sana yarenlik ederim. Hem sen de benim gibi yalnızsın... Adamsa: "Derhal git başımdan. Ben yalnız kalabilirim" demiş ve kuşu kovmuş. Adam, kırlangıç uzaklara gittikten sonra düşünmüş: "Ben ne akılsız bir adamım... Niye kırlangıçla birlikte kalmayı kabul etmedim? Ne güzel olurdu, yalnızlığıma ortak olurdu..."
Adam pişman olmuş ama iş işten geçmiş. Kendi kendine "Nasılsa sıcaklar başlayınca kırlangıcım yine gelir, ben de onu içeri alırım. Birlikte mutlu bir hayat süreriz" demiş. Ve penceresini sonuna kadar açıp beklemeye başlamış. Yaz gelince kırlangıçlar da dönmeye başlamış. Ama onun kırlangıcı gelmemiş. Yazın sonuna kadar penceresini hiç kapatmadan beklemiş ama boşuna... Kırlangıç yokmuş... Dönen Kırlangıçların birine sormuş onu. O da "Ne zaman gördün onu en son?" diye sorunca adam, "Sonbahara girerken, yaklaşık 5 - 6 ay oluyor" diye karşılık vermiş. Kırlangıç durumu anlamış ve de adama demiş ki : "Boşuna bekleme, sen bilmez misin ki Kırlangıçların Ömrü zaten 6 aydır".
Evet, değerli öğrenciler ve anne balar, daha sonra “keşke” dememek için zamanında önleminizi alın. Düzenli ve programlı çalışmak “keşke”lerimizi azaltacaktır.
Eşref Bölükçü